Korkunun Türleri: Vampir

Sinema tarihinin ilk vampir filmi diyebileceğimiz ”Nosferatu” filminin galası 4 Mart 1922 tarihinde, Almanya’da yapıldı. Bu dehşet senfonisi Bram Storker’ın meşhur ”Drakula” romanının ilk film uyarlamasıdır. Fakat uyarlama izinsiz olarak hayata geçirildiği için telif haklarını ihlal ediyordu. Stoker’in dul eşi, filmin gösterime girdiği sene, mahkemeye başvurarak filmin kopyalarının yok edilmesi kararını çıkarttırdı. Bunun üzerine filmin yönetmeni Friedrich Wilhelm Murnau karakterlerin isimlerini değiştirdi ve hikayeyi Almanya’ya taşıdı. Mahkeme kararına bağlı kaldı ve kopyaların yok edilmesine direndi. Yine de filmin bir çok kopyası yok edilmedi, bunun bir sebebi filmin dış ülkelere satılmış olmasıydı.

nosferatu2
Nosferatu (1922)

Vampirler zombiler gibi sinema sayesinde fiktif canlılara dönüşmedi. Vampirlerin, onsekizinci yüzyılın ortalarında bile, edebiyatta yerleri vardı. Alman şair Heinrich August Ossenfelder’in 1748 yılına ait ”Der Vampir” adlı bir şiiri mevcut.

”Du willst mich gar nicht lieben; / Sen beni hiç sevmek istemiyorsun;
Ich will mich an dir rächen, / Ben senden intikamımı almak istiyorum,
Und heute in Tockayer / Ve bugün Tockayer’de
Zu einem Vampir trinken. / Bir vampire içeceğim.”
Der Vampir şiirinden bir bölüm

Edebiyatın ilk önemli vampir anlatısını ise İngiliz yazar John Polidori ”The Vampyr” (1819) hikayesiyle ortaya koydu. Polidori bu eseriyle ‘asil vampir’ prototipini oluşturmuştu.

Tarihin ilk vampir romanı 1897 çıkışlı ”Drakula” kitabı. Bram Stoker bu eseriyle hem dünya literatürüne vampir romanı türünü kazandırdı, hem de aynı zamanda dünyanın en ünlü vampir karakterini oluşturdu. Stoker’in Kont Dracula karakteri, karakterin değişik yorumlarıyla, 272 film ve diziye konu olmuş (IMDb’e göre).

dracula1st
Drakula romanının ingiliz ilk basımının kitap kabı (1897)

Vampirler her ne kadar hayatımıza edebiyat ve sinema sayesinde giren fiktif canlılar olsa da gerçek hayatta bir temeli var. Temel olarak günümüzde, kendisinin vampir olduğunu iddia eden insanları kast etmiyorum. Onlar bu yazının değil psikolojik çalışmaların konusu olmalı.

Vampirin temeli batıl inanışlara dayanıyor. Bazı kaynaklar binlerce yıl öncesinde bile ‘kan emen canlı’ inanışının var olduğunu söylüyor. Sırf nakil ile varlığını sürdüren inanış doğal olarak değişik toplumlarda farklılıklar arz ediyor.

Yazıda andığımız sinemacı ve yazarların hepsi Batı Avrupalı ve doğal olarak beslendikleri kaynak Batı Avrupa’daki inanışlar. Batı Avrupa’nın vampir inanışına klasik vampir imajı diyebiliriz.

Alman kültür bilimcisi Norbert Borrmann klasik vampir inanışını manen şöyle tarif ediyor:

Vampirler, insan kanı emmek için geceleri mezarını terk eden ölüler. Onlar, insanların yanı sıra zorda kalırlarsa hayvanlara saldıran varlıklar. Günlerini ise mezarlarında geçirmek zorundalar.

İttifakla, vampir kelimesinin Slav veya Baltık dillerinden geldiği kabul görse de, kelimenin tam kökeni hakkında fikir birliği yok.. Bir fikir Vampir kelimesinin bulgarca ‘Vapir’ kelimesinden türemiş ve kanatlı varlık manasına geliyor olması.

Max Schreck’in ürkütücü, hayaletvari vampir yorumundan 9 sene sonra, Bela Lugosi aynı karaktere karanlık bir cazibe ekledi. O günlerden bu günlere beyaz perde sayısız vampir tipi gördü. Ve bu tiplerin çoğu edebiyattan beyaz perdeye sıçrardı.

Maceraya kont olarak başlayan vampirler, zaman içersinde rock grubları oluşturdu.. Beyaz perde hıristiyan vampirlerin yanı sıra musevi vampirler gördü.. Dibine kadar egoist vampirlerin arasında hümanist vampirler bile çıkıyor.

Vampirler, aşağı yukarı 250 senedir edebiyata ve  90 senedir filmlere konu oluyor, lakin edebiyatçı ve sinemacıların fikirleri bitmiyor.

Yüzyıllara dayanan birikimin ve ısrarın neticesinde 2009 senesinde Spierig kardeşler vampirliğe çare bile buldu.

Vampirlerde insanlar gibi çeşit çeşittir ve herkesin farklı vampir tanımı vardır. Bu yazıyı Voltaire’in tanımıyla bitirelim.

”Gerçek kan emiciler mezarlarda değil, aramızda. Borsa spekülatörleri […] halkın kanını hergün emmekteler. Bunlar kesinlikle ölmüyor ama yaşarken çürüyor.”
Voltaire